Özgür Özel Rudaw’a konuştu: Kürtlerin taleplerini bağıra bağıra söylemek benim vazifem

Silivri Cezaevi’nde Buğra Gökçe’nin nikahına katıldıktan sonra programa konuk olan ana muhalefet lideri Özel, CHP’nin değişim süreci, Kürt sorununun çözümü, cumhurbaşkanlığı seçimi stratejileri, anayasa tartışmaları ve siyasi tutuklular ile ilgili bir çok soruya yanıt verdi.

Özel, partisinin sokaktan korkmayan, gündemi belirleyen bir anlayışla hareket ettiğini vurguladı.

Kürt meselesinde parlamentoda çözüm masası önerdi, ana dilde eğitim ve kapsayıcı vatandaşlık tanımını destekledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la normalleşme çabalarının sertleştiğini, Suriye’de demokratik üniter bir yapı istediğini ve Kürdistan Bölgesi ile ilişkileri geliştirmeyi hedeflediklerini belirtti.

Özel, savaş ve şiddet durduğunda Rojava ile ilişkilerin de normalleşebileceğine dikkati çekti.

Toplumsal mutabakat ve barış vurgusu yapan Özel, kadınların ve Kürtlerin hak taleplerine destek verdi.

Rûdaw: Merhaba. Bugün çok özel bir konuğumuz var. Konuğumuz CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel. Teşekkürler ve hoş geldiniz.

Özgür Özel: Rojbaş.

Rûdaw: Rojbaş. İlk olarak bugünkü programınızdan başlamak istiyorum. Silivri Cezaevi’nden geliyorsunuz ve Silivri’de bir nikaha katıldınız. Buğra Gökçe Bey’in nikahına katıldınız. Türkiye’nin en çok oy almış partisi olarak bir yandan da böyle bir mesayinizin olmuş olma zorunluluğu, CHP’ye neye mal oluyor? Bu sizin motivasyonunuzu nasıl etkiliyor?

Özgür Özel: Teşekkür ederim. Tabii 19 Mart darbesinden beri haftanın iki gününü İstanbul’da geçiriyoruz. O iki günden birinde zaten ilçelerden birinde büyük bir miting yapıyoruz. Bir diğerinde de Silivri’deki arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Görüşmelerimizi yapıyoruz. Bugün Buğra Gökçe önceden planladığı nikahını cezaevinde, parmaklıklar arkasında yapmak zorunda kaldı. Ben de nikah şahidiydim. Tabii sözümüzü tuttuk, gittik nikahı yaptık.

Ama tabii ki en mutlu gününün böyle demir parmaklıklar ardında olması çok üzücü bir şey insanların. Hem de diğer yandan bizim mesaimiz açısından da. Yani iki gün Ankara’da Türkiye’yi yönetmek üzere motive olduğumuz ekiplerimizle birlikte, siyaset arkadaşlarımızla birlikte çalışmak, iktidara hazırlanmak veya dinlenmek mümkünken sürekli seyahat etmek, konuşmalar yapmak, cezaevlerine gitmek. Ki bu sadece benim açımdan baktığınızda böyle. Çok sayıda milletvekilimizin ve genel başkan yardımcımızın da durumu böyle. Hele hele içeride tutulan arkadaşlarımız, İstanbullular kendisine hizmet etsin diye Ekrem İmamoğlu’nu ve altı belediye başkanımızı görevlendirdi. Onlar da dışarıda çalışabilecekken çalışamıyorlar.

Tabi burada şunu da hatırlatmak gerekir. Bu sadece CHP’nin sorunu değil. Bu dönemde DEM Parti’ye ait 10’un üzerinde belediye ye kayyum atandı ama geçen dönem 49 belediyesine kayyum atanmıştı. Ve belediye başkanlarının birçoğu gözaltına alındı, tutuklandı, 6 yıl hapis yatanlar oldu. Bu gerçekten milli iradeye, halkın iradesine, halkın kararına vurulmuş bir darbedir.

Rûdaw: Peki. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası siz yönetime geldiğinizde, değişim ismiyle yeni bir hareket başlattınız. Ciddi anlamda destek de gördü. Türkiye’yi değiştirme odaklı bu değişim rüzgarı içeride CHP’yi nasıl değiştirdi? Öte yandan CHP 100 yıllık biriken sorunların çözümü konusunda ne tür reçetelere odaklandı?

Özgür Özel: Şimdi biz çok kazanmak isteyip çok gayret ettiğimiz bir seçimi kaybettik. Kaybettikten sonra da insanlar büyük bir çöküş yaşadılar moralmen. Biz buna duygusal kopuş dedik. İnsanlar koptular, siyasetten koptular, gelecek umudundan koptular. Biz genç bir ekiple, değişim sloganıyla yola çıktık ve önce partide yönetim değişimini, yönetim anlayışında bir takım değişimler yaptık. Ardından da Türkiye’yi değiştirmeyi, ilk yerel seçimleri ve devamında genel seçimleri kazanmayı hedeflemiştik.

Aslında bugüne kadar bütün hedeflermiz tutmuş durumda. Yani partiyi yaş ortalaması 42 olan bir parti meclisi, 44 olan bir merkez yönetim kurulu yönetiyor. Yerel seçimlerde çok büyük bir başarıyla 47 yıl sonra birinci parti olduk. Partinin içinde yönetim anlayışında çok ciddi değişiklikler var. Partinin hem yönetim mimarisini değiştirdik hem de partinin siyasette reaksiyonel bir parti olmaktan gündemi belirleyen, gündemi yaratan ve gündemin peşinden reaksiyon veren değil, kendi gündemini elde tutan bir parti olarak yola çıktık. Ama herhalde bu mesele bu kadar rahatsız etmiş olacak ki hem partimizin seçilmiş belediye başkanlarına hem belediye cumhurbaşkanı adayımıza hem gelecekte halkımız takdir ederse cumhurbaşkanı olacak olan Ekrem Başkanımıza bir darbede bulundular ve aldılar onu içeriye attılar.

Partideki bu değişim kamuoyundan çok olumlu reaksiyon alıyor. Eskiden Cumhuriyet Halk Partisi’nde sıkça da söylenilen işte “bizi sokağa çekmeye çalışıyorlar, sokağa çıkmayacağız, oyuna gelmeyeceğiz” gibi bir düşünce hakimdi. Bunu kimseyi suçlamak için söylemiyorum ama genel olarak böyle yaklaşılıyordu. Biz ilk seçildiğimiz kurultayda da dedik ki, sokaktan korkmayan, meydanları dolduran, destek alan destek veren ama her türlü yapıyla özellikle sendikalarla, derneklerle, diğer partilerle meydanlarda kucaklaşan, siyaseti sokakta yapan bir anlayışla ilerleyeceğiz. Bu ciddi bir karşılık görmüş durumda içinde bulunduğumuz süreçte. İlk başlarda mesela atanmayan öğretmenlerle ilgili İstanbul’da yaptığımız bir mitingde beş, altı, belki de yedi bin kişi vardı. Yeni başlamıştık, moral bozucu yorumlar yapılıyordu mesela. Ama devamında emekliler mitingini yaptık. Emekçi mitingi, tematik mitingler, Erdoğan’ın memleketi Rize’de çay mitingi yaptık.

Rûdaw: Kayseri’de.

Özgür Özel: Bir noktaya doğru geldi. Sonra bu darbeden sonra özel olarak her hafta bir başka kentte, örneğin bazen CHP’nin kalesi dedikleri İzmir’de, bazen DEM’in kalesi Van’da, bazen AK Parti’nin kalesi Konya’da, Yozgat’ta ama her yerde kale siyasetini terk ederek, hatta diyorum ki CHP’nin kaleleri de halkımıza, milletimize feda olsun. Artık kale yok, Konya’da milletin kalesi, Van da milletin kalesi, İzmir’de öyle. Önemli olan bu ülkedeki bütün demokratların bir araya gelmesi diyorum.

Rûdaw: Seçimlere giderken Cumhurbaşkanı adayınız tutuklu. Ekrem Bey içeride. Ekrem Bey’in seçime girememesi ihtimalinde Mansur Bey’in de kamuoyunda bilinen ve Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir bekleyişte olduğuna dönük hakim bir yargı var. Biz de bunu sokakta görüyoruz. Böyle bir ihtimalde CHP’nin bir stratejisi var mı?

Özgür Özel: Ben Mansur Başkan’ı konumlandırmam açısından onu işte Ekrem yedeği pozisyonuna koymak istemem. Bu doğru da olmaz. Bir kez adaylık bir toplumsal kabul meselesi. Kişinin kendisini hazır hissetmesi, istemesi ve bu konuda bir toplumsal kabulün olup olmaması meselesi. Bu mesele en doğru yerden de kamuoyu anketleriyle yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Ve bizim kaybedecek bir aday göstermek yerine anketlere bakıp, halka sorup, seçmenlerin kırılımlarını inceleyip, hangi siyasi partiye yakın olanlar nasıl bakıyor diye, en doğru adayı tespitini yapmak lazım. Gelecek olan adayın da niçin geldiğini çok iyi biliyor olması lazım. Yani hiçbir şey yokmuş gibi yönetmeye devam edecek bir adayımız olamaz. Bizim adayımız gelecek ve Türkiye’de çok büyük yapısal değişiklikler yapacak. Yani yargı sistemini onaracak, bağımsız yargıyı sağlayacak. Bağımsız radyo, televizyon, gazetecilik yapılmasını, basın özgürlüğünü sağlayacak, sosyal adaleti sağlayacak. En başında da bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri tek adam rejiminden bizi lağvedip yerine bir güçlü parlamentoya dayanan…

Rûdaw: Bu söylemeniz devam ediyor. Tekrar başbakanlık sistemi ve parlamenter sisteme geçiş söylemi?

Özgür Özel: Evet, evet. Yani parlamenter sisteme geçmeyi ve halkın esas olarak yürütmenin başını seçmesini, bakanların onun tarafından belirlenmesini, meclisten güven oyu alıp başlamalarını, bir yanlışlarında meclise karşı hesap verebilir olmalarını, yargılanmalarının, hesap vermelerinin bu kadar zor olmamasını, mecliste sözlü soruyla haftalık mülakatların yapılabildiği süreçlerin olmasını savunuyoruz.

Rûdaw: Kürt sorununun çözümü ya da işte süreç olarak biz tanımlayalım, siz parti olarak da, kişi olarak da en başında koşulsuz destek açıklamasında bulundunuz. Son dönemlerde özellikle CHP içindeki bir kanadın belki ve özellikle CHP’ye yakın medyada giderek artan bir süreç karşıtlığı görüyoruz. Bu CHP’nin bu manadaki politikasını nasıl etkiler? Öteyandan koşulsuz destek açıklamasıyla birlikte CHP bugüne kadar aslında bu meselelerle ilgili programatik bir formül de önerebilmiş değil. Biraz sanki zemin tartışmasına mı indirgendi?

Özgür Özel: Aslında tabii sormakta haklısınız ama son söylediğinizi söyleyeyim. Örneğin DEM Parti’nin Sayın Eş Genel Başkanları bize geldiğinde ben 7 tane hukukçudan, 2 siyaset bilimci ve 1 iletişimciden, 10 kişilik adalet ve demokrasi komisyonumuzun bu konuya yönelik yaptığı hazırlıklar hakkında bilgi verdim. 8 ana başlık ve tespit ve 26’dan fazla alanda kanuni düzenleme gerektiren meseleler. Sayın Eş Başkanlar mesela bunları duyunca bu çalışmanın çok değerli olduğunu ve bunun çok önemli olduğunu İfade ettiler. Çok iyi bir hazırlığımız var. Ama bunları konuşabilecek uygun zemini arıyoruz. Şimdi biraz daha başa doğru geleyim. Bu zemin nedir dediğinizde zemin parlamento zeminidir. Çünkü yürütme bütün yetkileri Adalet ve Kalkınma Partisi’nin elinde tuttuğu bir yer. Yargı dediğinizde o da bağımsız değil. Zaten bizim yargıyı etki etmemiz de mümkün değil. Burada yasama zemini dışında bir başka zemin yok ve Türkiye’de şu anda çoğulcu olan tek zemin yasama zemini. Yani yürütmede tamamıyla artık devlet-parti birleşmesinin de yaşandığı bir süreç var.

Hatırlayın geçen çözüm süreci olarak ifade edilen süreçte AK Parti bu işi hiç kimselerle paylaşmadı ve tüm aktörleri dışladı, karşı çıkanları şeytanlaştırdı, destek vermek isteyenleri dışladı. Şimdi haksızlık yapmayalım. Önceki dönem Cumhuriyet Halk Partisi çözüm sürecine karşı çıkmamıştı. Ama şimdi olumlu duygularla hatırlamıyoruz oradaki süreci. İlk başta Sayın Genel Başkanımız o zaman “ben bu sürece kredi veriyorum” dedi. Erdoğan “al kredini başına çal” dedi o gece. Hani üç ay sonra olsa deriz ki önce kredi vermiştin ama sonra tutmadı. Yedi saat sonra “al kredini başına çal” dedi. Ve orada bir toplumsal mutabakat yerine bir partinin yaptığı görüşmeler, devlet-parti birleşmesi vardı.

Oysa bizim burada masanın etrafında tüm siyasi görüşten insanları oturtmamız ve herkesi katmamız lazım. Açıkça şunu söyleyeyim; Şimdi masa dediğiniz şöyle bir masa olmaz zaten. Destekleyen, desteklemeyen gelsin otursun, burada kavga edelim masası değil. Bunun bir çözüm masası olması lazım.

Rûdaw: Sayın Bahçeli’nin önerdiği, bütün partilerden üyelerin olacağı 100 kişilik komisyon var. Meclise aslında taşınmış oluyor durum. Buna nasıl yaklaşıyorsunuz?

Özgür Özel: Şöyle ifade edeyim. “Biz bu meseleye katkı vermek isteyen tüm siyasi partileri bu masaya davet ediyoruz” dersiniz. Bir siyasi parti masaya karşı olabilir, o eleştirilerini dışarıda yapar. Yani masanın kavga masası diye değil, çözüm masası diye kurulması lazım ve mutabakatın sorunu tespit etmek ve çözmek olması ve orada ilerlemesi lazım. Bazen şöyle anlaşılıyor; Sanki bir komisyon kuracağız, içeride herkes gelecek, kavga yapılacak, ve sonuç alınmayacak. Buna ihtiyaç yok. Çözüm masası kurmak lazım. Onun için o masaya herkes davet edilir. Ama o yol almak, katkı sağlamak, çözüm üretmek isteyenler masada olur. Eleştirmek isteyenler dışarıda siyasetini yapar.

Rûdaw: Masa derken komisyon için mi?

Özgür Özel: İşte onu söylüyorum. Masa dediğin komisyon. Şimdi bu komisyon fikrinin sahibiyiz biz zaten. Bunu ilk biz söyledik. Yıllardır söylüyoruz. Bizim dediğimiz komisyonun tüm siyasi partilere çağrı yapıldığı, bütün partilerin temsil edildiği ama rakamın da Sayın Bahçeli’nin söylediği kadar da fazla olmadığı bir komisyon. Çünkü 100 kişilik bir komisyonda kolay kolay gündem takip edemezsiniz. O bir meclis olur. Bizim bir meclise değil, hızlı şekilde çalışmalar yapacak bir komisyona ihtiyacımız var. O yüzden rakam çok ama fikir tamam. Yani Sayın Bahçeli’nin önerisiyle niteliksel olarak bağdaşıyoruz, niceliksel olarak ayrışıyoruz. Sayının 100 gibi bir rakam olmasını ben abartılı bulurum. O bir meclis anlamına gelir. Komisyon yetkinliğini kaybetmiş olur.

Rûdaw: Peki. Söyleminizin tamamını CHP’nin kurucu parti olduğu zemini üzerinde kuruyorsunuz. İkinci yüzyıla geçerken CHP’nin üzerinde kurucu parti olma rolünü AK Parti’ye kaptırmak gibi bir gerginlik var mı? Öte yandan önceki soruyla bağlantılı olarak, tırnak içerisinde beyaz Türklerin Kürtlerle eşitlenme korkusu olarak tabir edilen bir durum var. Bu korku CHP’nin çözüm süreci konusundaki tavrına etkiler mi? Ve bahsettiğim rolün 2. yüzyılda CHP’den AK Parti’ye geçmesi gibi bir kaygınız var mı?

Özgür Özel: Şimdi birincisi, biraz önce de söylediniz; biz ilk olarak bu işler başladığında çok net bir tavır koyduk. Sayın Bahçeli bir şey söyledi. Ben de dedim ki, “Sayın Bahçeli ben el yükseltiyorum. Kürtlere devlet vaat ediyorum.” Hatta bunu Türkiye’deki bazı siyasi partiler, biraz da başını kesip sonunu yapmayıp, “Özgür Özel Kürtlere devlet vaat ediyor, bölücülük yapıyor” falan dediler. Oysa ben devamında çok net bir şekilde diyorum ki, “size Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı, benim kadar devleti kendinize ait hissetmeyi ve bu devletin eşit yurttaşları olarak Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle, Sünnisiyle herkesin eşit olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti vaat ediyorum”. Bugün için baktığınızda Kürtler, “kardeşim herkes eşit ama ben daha az eşitim” diyorsa orada bir sorun var. Kürt sorunu bu.

Şimdi burada kurucu parti olma rolünü AK Parti’ye kaptırma gibi bir durum değil. Aksine AK Parti bir yerlerden tam tersine bölücü parti olmaya doğru kendini ilerletiyor. Çünkü bugün bir Beyaz Türk arıyorsanız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadrolarında, anlayışında, söyleminde bulamazsınız. Bugün Beyaz Türkler AK Partililer. Bugün AK Partililer kendileri devletin sahibi görüyorlar. Bu tamamen AK Parti’de şu anda. Bazı televizyon kanallarında bazı yorumcuların, bazı köşe yazarlarıının bazı ifadelerine gerçekten yıllarca hiç katılmadığımız halde bizim sırtımıza yük edildi. Cumhuriyet Halk Partisi çok eskinden beridir ama özellikle son dönemimizde bu anlayışı yıkıp atan, eşitlikçi ve hakkaniyetli bir söylemin içinde.

Rûdaw: Bunun içerisinde örneğin mevcut anayasada vatandaşlık tanımın nötr görülüyor. Özellikle de sizin parti programınızın da ileri demokrasi ile uyumlu olduğu yerden bakarsak, örneğin ana dilde eğitimin önündeki engellerin kalkması, vatandaşlık tanımının herkesi kapsayacak bir genişlikte tasarlanmasına destek verir misiniz? Yeni anayasa çalışmaları başlayacak, o anlaşılıyor. Sayın Erdoğan bir ekip görevlendirmiş. Özellikle bu meselelerle ilgili CHP’nin tavrı ne olur?

Özgür Özel: Şimdi Pervin (Buldan) Hanım ve Ahmet Türk şahittir, Sırrı Süreyya Önder’e – Allah rahmet eylesin – geldiklerinde dedim ki Türkiye’nin elbette sivil, özgürlükçü, kapsayıcı bir anayasa ihtiyacı var. Ama ben anayasaya uymayanlarla, her gün anayasayı çiğneyenlerle oturup da anayasa yapacak halim yok. Kediye ciğer emanet edilmez. Ben Tayyip Erdoğan’a “gel seninle anayasayı yapalım” dediğimde veya o bana dediğinde buna olumlu bir yaklaşımda bulunduğumda büyük kitlelerin büyük desteğini kaybederiz.

Kürt meselesinde anayasaya gelmeden, mevcut anayasayla atılabilecek dünya kadar demokratik adım, çıkarılabilecek kanunlar var hatta mevcut kanunların doğru uygulanmasını talep etme noktası var. Sırrı Süreyya bana dedi ki, Pervin Hanım’la Ahmet Türk de şahittir; “Kesinlikle bir anayasa yok. Biz oturduk, konuştuk. Ne yapılacaksa yasal zeminde yapılacak bir anayasa pazarlığı yok. Ben buna kefilim, biz buna şahidiz” dedi.Bizim yeni bir anayasayı Tayyip Erdoğan’la yapabilmemiz için Tayyip Erdoğan’ın mevcut anayasaya uyuyor olması lazım. Tayyip Erdoğan AİHM kararına rağmen 8 yıldır Kavala’yı (Osman Kavala) içeride tutuyor. Sırf “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği için Selahattin Demirtaş’ı Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen içeride tutuyor. Seçilmiş milletvekili Can Atalı’yı meclise getirmiyor. Şimdi “gelin anayasa yapalım” diyor.            Onunla menemen bile yapmam         dediğim bu.

Ama Türkiye’de bir anayasa yapacak mıyım? Bu seçimde AK Parti’ye oy veren seçmenlerle, seçimden sonra anayasa yapacağız tabii. Veya öyle bir taahhüt içine girecek ve yerine getirme süreci başlatacak ki Tayyip Erdoğan, anayasayla uyumsuz tüm tutumlarını teker teker ve hızla ortadan kaldıracak. Göreceğiz ki siyasi tutsaklar çıkmış, AİHM kararlarına uyulmuş, Anayasa Mahkemesi kararlarına harfiyen uyuruyor, Anayasa Mahkemesi’nin bozduk dediği kanunları arkasından dolaşarak gerçekten düzeltiyor. Her şeyi yapıp bir toplumsal güven sağlayacak. Ben de döneceğim en son seçimde bana 17 milyon 500 bin oy vermiş seçmenime rızan var mı diyeceğim. Onlarla “razıyım” dedikten sonra herkesle anayasa konuşulur. Ama bugünkü atmosfer ve şartlarda anayasa konuşmak demek güzelim ciğeri kediye “al ye” diye vermek demek.

Rûdaw: İhtimallerden biri olarak bir erken seçim olur ve CHP iktidar olursa siz Kürt sorununun çözümü konusunda yakalanmış olan bu havayı nereden devam ettirirsiniz. Ve özellikle ana dilde eğitimle ilgili CHP’nin yaklaşımında bir değişim olacak mı?

Özgür Özel: Ben kendim Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olarak, hem ana dilin özgürce konuşulması, meclis zemininde bu tartışmalar yapılıyor ve ana dilde eğitimin belli şartlar içinde gerçekten verimli şekilde yapılabileceği noktada oturulup konuşulmasına hiçbir zaman karşı olmadım. Bu başka bir mesele. Bugün Türkiye’de örneğin Kürtçe öğrenme, Kürtçe eğitim meselesi üzerinden meseleyi erkenden çıkmazlara, karşılıklı çatışma alanlarına, kavgalara doğru yaklaştırmak doğru değil. Doğru olan kapsayıcılık, doğru olan kimsenin dilini reddetmemek, doğru olan kimsenin dilini hor görmemek. O dilde kültür yapılması, sanat yapılması, sonuçta bilim yapılması da önemlidir. Yani bir kişi sanatını en iyi aktarabildiği, kültürü en iyi aktarabildiği ya da en iyi bilim yapabildiği dil kendi ana dili ise bunun önündeki yasaklamanın, engellemenin, kriminalize etmenin bir anlamı yor.

Ama bir yandan da şöyle bir şey oluyor; Bir tarafta bir terör, terör sorunu ve o terör örgütünün işte dil üzerinden ortaya koyduğu yaklaşım, işte gelen şehitler, akan kanlar oldukça bu sefer sen Kürtçe dediğinde terör örgütü propagandası gibi anlayan bir anlayış var. Arapçada da aynı sorun yok mu? Türkiye’de 6 milyon Arap kökenli vatandaşımız yaşıyor. Her birinin dili son derece kıymetli, önemli. Annesinin dili sığınmacı sorunu üzerinden Arapça kriminelleşiyor boşu boşuna.

Bu yüzden sorunun demokratik yollarla çözümünde büyük bir cesaretle kararlılıkla başlayıp terör bitip kan akmayıp bundan sonra şehitler gelmeyip Kürtlerin talepleri noktasında artık çok iyi bir noktaya gelindiğinde zaten Türkiye’de efendim Kürtçedir, ana dildir, böyle bir sorun kalmaz.

Rûdaw: Böyle bir sorun kalmayacak diyorsunuz?

Özgür Özel:  Kalmaz böyle bir sorun.

Rûdaw: Hem örgütün kendini fesh etmesine ve hem de Türkiye’deki bu çözüm süreci dediğimiz sürecin geldiği nokta ciddi bazı değişimleri de bünyesinden barındırdığına dair işaretler barındırıyor. Yani Sayın Bahçeli’nin el açtığı yerden baktığımızda devlet bir takım köklü değişimlere hazırlık yapıyor. Bu kapsamda sizin bu sürece dair bundan sonra sadece AK Parti hükümetinin alacağı tavra göre mi bir reaksiyonunuz olacak yoksa bir formül önerecek misiniz? Sizce Sayın Genel Başkan, Sayın Devlet Bahçeli ya da Sayın Cumhurbaşkanı Kürt sorununu bu şekilde telaffuz etme noktasına neden geldi? Bölgesel durum ve içeride neler buna neden oldu sizce?

Özgür Özel: Mutlaka bölgesel etkileri vardır ama açık olarak kendi kanaatimi söyleyeyim; Erdoğan ve Bahçeli geçen seçimlerde sadece ve sadece seçimi kazanabilmek için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayını DEM Parti’nin destekliyor olmasına, Kürt seçiminin destek olmasına en ağır şekilde saldırıyorken, DEM Parti’ye en ağır şekilde saldırıyorken, Kürt siyasetçisine, Kürt sanatçısına, Kürt aydınına, Kürt gençlerine en ağır şekilde saldırıyorken, hapislerde tutuyorken, bir anda ne oldu da buraya gelindi? Bir kere burada Erdoğan’ın anayasa meselesine getirmesinde de öyle, kendisiyle ilgili bir takım talepleri olduğuna ilişkin şüpheleri çok güçlendiren emareler var ortada. İkincisi bölgesel dengeler var. Suriye’deki mesele var. İlk başlarda söyledikleri yaklaşım işte “kayıtsız şartsız PKK silahı bırakacak o kadar, bundan başkası yok” dediler.

Rûdaw: Nasıl değerlendirdiniz örgütün kendini feshetmesini?

Özgür Özel: Memnuniyetle değerlendirdim. Örgütün kendisini fesh etmesi çok doğru. Silahların bırakılması çok doğru. Demokratik adımları talep etme noktasında bundan sonra artık Kürt siyasetçiler, Kürt vatandaşlar çok daha rahat olacaklar. Bu konuda hepimizin bir yandan silahların bırakılması ve PKK’nın kendini fesh etmesini, bir yandan da demokratik adımların mecliste hızlı şekilde atılmasını takip etmemiz lazım.

Rûdaw: Umut hakkı ve genel haf konusu gündeme gelirse…

Özgür Özel: Benim gündemimde bunlar yok. Bu umut hakkı sözünü kim ortaya koyduysa, onunla konuşmak lazım. Genel af meselesi de bizim gündemimize olmuş ya da getirilmiş bir cümle değil. Ama siyasi tutsakların affedilmesi ve özgür kalmaları noktasında tavrım net. Öbür türlü suç, gene laf dediğinizde devlet sadece kendine karşı işlenmiş suçları değil, şahıslara karşı işlenmiş suçları, işte örneğin kadın cinayetlerine, çocuk tecavüzcülerine ne diyeceksiniz ve onların mağdur ailelerine ne diyeceksiniz? Gene laf dediğiniz, cezaevinde bir kişinin kalmadığı oraya tavuğun atılıp avluda gezdiği bir şeydir. Ama işte Ahmet Minguzzi’nin kaykay malzemesi almak için gittiği yerde bıçaklandığı yerde annesine ne söyleyeceğiz? Rabia Naz’ın babasına ne söyleyeceğiz? Öbür tarafta evladının katilleri bulunsun diye bekleyenlere, artık bu tarihten önceki suçlar affedildi denilemez. Bu yüzden bu genel af meselesi çok toplumda vicdanı kanatacak işler de yaratabilir. O yüzden ben siyasi tutsakların affedilmesi, onun dışında bir af konuşulacaksa toplumsal mutabakat zemininin, en doğru yerden kurulması ve aranması gerektiğini düşünüyorum.

Rûdaw: 1090’lı yıllarda SHP’den aday olup meclise giren milletvekilleri arasında olan Leyla Zana ve arkadaşları tutuklandığında SHP sahip çıkmıştı. Bugün Demirtaş’ı sahiplenme konusunda CHP içerisinde tartışmalar döndüğü veya bazı çekincelerin olduğunu görülüyor. Ya da yönetiminizin doğrudan bir özgüvenle aynı oranda sahiplendiğini görmüyoruz…

Özgür Özel: Yok, ben aktif Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı sıfatımla da Sayın Demirtaş’ı cezaevinde gittim ziyaret ettim. Bizim yönetime bu konularda söylenecek bir söz yok.

Rûdaw: Taban itibariyle?

Özgür Özel: Şöyle bir şey var, bir partiyi yönetimi yönetir. Tabanda da Demirtaş’a sahiplenme noktasına gelince, herhalde Saraçhane Meydanı’na gelmişsinizdir. Saraçhane Meydanı’nda Ekrem İmamoğlu kadar Demirtaş’ı, onun kadar diğer siyasi tutsakları alkışlattık. Hatta bazen şöyle oluyor; Sayın Demirtaş’a özgürlük deyince Zafer Partiler bir ara böyle bir homurdanıyorlar. Onları söyleyince DEM’liler homurdanıyor. Açık açık iki tarafında gençleriyle konuştum. Dedim ki “onunkine sen seninkine o karşı çıkmazsanız ikisini de alan adam tepede mutlu mutlu oturuyor. Onun yerine yapmanız gereken şu; bu tutukluklara birlikte karşı çıkın. Bunlar dışarıda rekabet etsinler. Kim kazanırsa o seçilsin. Ama bu tutuklulara birlikte karşılaşmak lazım.” Bizim tabanımızda Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğü noktasında bizden farklı düşünen de çok ciddi bir kesim yok. O ayrı. Türkiye’de başka partilerin tabanında olabilir veya insanların zihninde bunlar CHP’li diye kodladığı olabilir. Ama partimiz bu konuda son derece doğru bir yerden meseleye yaklaşıyor.

Rûdaw: Normalleşme söyleminiz döneminde Sayın Erdoğan’la da görüşmeleriniz oldu. Bir yumuşama havası vardı ama bu dil giderek sertleşen bir noktaya geldi şu günler itibariyle.

Özgür Özel: Erdoğan yüzünden.

Rûdaw: Bu durum sizin özellikle İYİ Parti, Zafer Partisi ve diğer milliyetçi çevrelerle olan ilişkinizi, irtibatınızı nereye evirir?

Özgür Özel: Vallahi biz Türkiye’nin bütün demokratlarını bir arada tutmaya çalışıyoruz. Ben milliyetçi, muhafazakar, Kürt, bütün demokratların, sosyal demokratlarla birlikte kol kola demokrasiyi savunmasını savunuyorum. Ve karşı olduğum şey otokrasi.

Rûdaw: Önceki yönetiminiz döneminde Sayın Oğuz Kağan Salıcı’nın başkanlık ettiği bir Kürt masası vardı. Bir takım görüşmeler yapıldığı bir çalışma vardı. O masa ne durumda? Aktif mi ya da yeniden aktifleştirir misiniz?

Özgür Özel: Şimdi o masa Doğu Güneydoğu masası diye geçen Doğu Güneydoğu illerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin güçsüz olduğu yerlerde Cumhuriyet Halk Partisi’ne siyasi figürler kazandırmayı, yeni yönetimler kurmayı amaçlayan bir masaydı. Kendi dönemi içinde bir görev yapmıştır.

Rûdaw: Son seçimde Sayın Kılıçdaroğlu’na Kürtlerin verdiği destek ile sahil kesimlerindeki desteği kıyaslayan bazı tartışmalar da döndü. Son seçimlerin hepsinde ciddi bir destek oldu. Kürtlerin bu desteğini nasıl okudunuz? Öbür taraftan mevcut çözüm süreci konusunda Sayın İmamoğlu’nun tutuklanması sizin iktidarla ilişkilerinizin gerilmesine elbette neden oluyor. Bu olmamış olsaydı, DEM Parti ile birlikte belki yan yana durarak, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda ilerleme kat etmek adına pozisyonunuz farklı olur muydu?

Özgür Özel: Biz bu tutuklama sürecinden dolayı süreci baltalayacak falan değiliz. Biz bu sürecin ilerlemesi gerektiğini savunuyoruz. Bu ayrı bir şey. Ama siyaset bir makuliyet çerçevesinde yapılır. Ortalama vicdanı, aklı ve sabrı olan bir insana göre yapılır siyaset. Ortalama vicdan, akıl ve sabrı olan birisi, örneğin Abdullah Öcalan’a umut hakkının konuşulduğu yerde Ekrem İmamoğlu’na kodes hakkını konuşulmasına itiraz eder. Yani meselenin durduğu yer açısından CHP “sen benim Büyükşehir Belediye Başkanımı içeriye attın diye ben çözüm sürecine karşıyım” demez ama toplum şöyle bakar; Öcalan’a umut hakkı İmamoğlu’na Silivri Cezaevi. Efendim işte PKK’nın en ileri siyasi kadrolarına Suriye’ye geçmek, başka bir ülkeye gitmek gibi imkanlar sağlamak ve onlara karşı gözaltı ve tutuklama yok. Ama Resul Emrah Şahan’a belediye meclisine bir tane Kürt aldı diye, bir tane Kürt belediye başkan yardımcısı var diye kayyım atama ve onu hapiste tutma. Bu makuliyet zemini kaybolursa yöneticiler istese de kitleler, toplum buna itiraz eder.

Bu yapmaya çalıştığımız iş bir organ nakli gibi bir şey. Organ nakli yapacağınız zaman alacağınız tedbirler vardır. Organı verenin de, alanın da, ameliyat sırasında en uygun şartlarda olması lazım. Tansiyonu 24 iken ameliyata başlanmaz. Şu anda Türkiye’de toplumun yarısının tansiyonu 26’ya altıya çıkmış durumda. Bu sırada başarılı bir iş yapamazsınız. Reddeder organ onu. Bakın ben karşı çıkacağım yaptırmam demiyorum. Ben her şartta bu çözüm sürecinin ilerlemesini isterim. Çünkü kan duracak be kardeşim yani.

Rûdaw: Hem bu süreç hem de iktidarla olan diğer meseleler için yeniden Cumhurbaşkanı ile görüşme, o normalleşme sürecine dönüş yapmak gibi bir arzunuz olur mu? Böyle bir planınız var mı?

Özgür Özel: Şimdi ben normalleştirmiştim zaten. Demokratik zeminde kalmayı, partiler arasında görüşmeyi, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerle AK Parti yönetimini, hatta “belediyeler birliğini biz kazandık, gelin birlikte yönetelim” dedim onlara, istemediler. DEM Parti’ye verdik, İYİ Parti’ye verdik, Yeniden Refah’a verdik. Büyük Birlik’e bile teklif ettik 14 kişilik yönetimi. Ben zaten elimi uzattım ve dedim ki “kavgasız, dövüşsüz, siyasi rekabet olsun tabii ama kavga olmadan bu işi yapalım” dedim ve oturduk. Sayın Erdoğan’ın elleri böyleydi bir ara ellerini aşağı indirmişti ve baktım balta çıkardı. Bana balta çekti. Yani şu anda yaptığı balta çekmektir. Şimdi önce o baltayı bir gömsün.

Rûdaw: Bu metafor muydu?

Özgür Özel: Metafor tabii. Gerçek balta çıkarmadı canım.

Rûdaw: Çünkü öyle algılayamak isteyenler çıkabilir.

Özgür Özel: Ama siz Türkiye’nin siyasetini o kadar yakından takip ediyorsun ki bunun da Tayyip Bey tarafından yapılmasının mümkün olduğunu düşünen bir gazetecisiniz. Öyle değil mi?

Rûdaw: Onunla ilgili ben yorum yapsam doğru olmaz.

Özgür Özel: Tamam yok. Şimdi sizin zorlu sorularınıza ben kaçmadan cevap veriyorum. Siz de sorumdan kaçmayın. Yani Erdoğan balta çekse yeridir diyorum, siz “gerçek balta var mı?” diyorsunuz. Bunu da seyircilerimizin takdirine bırakıyorum.

Rûdaw: Ben aslında şunun önünü almak istedim. Bu sözünüz trend olur ve sanki gerçekten balta çekilmiş gibi algılanır. O yüzden tekrardan sordum size.

Özgür Özel: Eksik olmayın.

Rûdaw: Sağ olun. Biraz Suriye meselesini konuşmak istiyorum sizinle. Suriye’de bir rejim değişimi değişikliği oldu. Kürtlerin oradaki eşitlik ve özgürlük mücadelsi bir evreye kadar geldi. Sizin CHP olarak Suriye politikanız oradaki bütün renklerin, grupların, etnik yapıların kendilerini içinde bulacağı, belki ismen federasyon olmasa bile ona yakın bir formül üzerine mi olur yoksa merkezi güçlü bir Suriye mi?

Özgür Özel: Bir kere birincisi Suriye’de güçlü üniter bir yapının kurulması gerektiğini, bu yapının içinde Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, Dürzilerin hep birlikte demokratik bir anayasal zeminde temsil edilmelerini, hem anayasa yaparken hem de yönetirken bir arada olmaları gerektiğini savunuyorum. Suriye’nin ordusunun içinde de zaten çok önemli bir güç var. Bir bütünleşik ordunun içinde bulunulmasına, entegre olunmasına ilişkin bir takım çabalar vardı. Onlardan hepimiz umutlanmıştık. Önemli şeyler olur bunlar. Suriye’nin parçalı, ayrı ayrı ve özellikle iç savaş riski barındıran yapılarda kalması çok riskli. Yani bu yüzden mutlaka Suriye’ye de bir demokratik anayasa yapım süreci ve istikrarlı bir devlet, içinde de herkesin sayısı kadar, toplumdaki gücü kadar elinde bu de bulundurduğu imkanlar nispetinde temsil edildiği, bir güçlü Suriye devletiyle komşu olmak isteriz.

Rûdaw: Rojava yönetimiyle ilişkilerin normalleşmesi, ticaret yapılması, diplomatik ilişkilerin gelişmesi Türkiye’ye kazandırmaz mı?

Özgür Özel: Bir şey söyleyeyim mi? Savaş biter, terör biter, çatışmalar biter ve her yerde barış olursa herkes kazanır. Suriye de kazanır, Türkiye de kazanır, Kürtler de kazanır, Araplar da kazanır. Bir defa ölmemek en büyük kazanımdır. Çünkü en büyük hak yaşam hakkıdır. Ama silaha, çatışmaya, teröre, savunmaya, akan para Kürtlere ve Türklere aktıktan sonra her imkan olur. Şimdi bilmiyorum Antalya Kaş’a gittiniz mi? Karşısında Meis Adası var. Meis Adası’ndan Kaş’a…

Rûdaw: Seslenseniz duyulur.

Özgür Özel: Duyuluyor. 800 metre kadar yakın. Meis Adası’nda harika bir havalimanı var. Ama Kaş’taki insanlar iki buçuk veya iki saate yakın gidip trafikte zorlanıp Antalya Havalimanı’nda o kalabalık havalimanından uçmak zorundalar ve yollar da çok zor. Türkiye ile Yunanistan arasında boşu boşuna bu gerilimler olmasa, Meis Havalimanı için ortak kullanım anlaşması yapılsa, Türk Havayolları da oraya uçsa veya dünyadan gelen uçaklar gelse, Meisliler Kaş’a gelse, Kaşlılar Meis’e gitse, hem turistik olarak gidilse hem ticaret olarak gidilse, fiilen sınırlar ortadan kalksa, Yunan da kazanır, Türk de kazanır.

Bunun için bu Türkiye’nin zorlu coğrafyalarında bunu mesela Meis ile Kaş için konuşabildiğiniz gibi Suriye sınırının her iki tarafı için Irak sınırının her iki tarafı için de konuşulanilir.

Rûdaw: Yani Nusaybin ile Kamışlo için de konuşulabilir…

Özgür Özel: Kamışlı’dan kalkıp gelen bir işçinin servise binip Nusaybin’de bir fabrikada ekmeğini kazanmasına kim karşı çıkacak?

Rûdaw: Geçtiğimiz günlerde Kamışlo’da bütün Kürt partilerinin katılımıyla bir kongre yapıldı ve sonuç itibariyle bir otonomi talebi üzerinde anlaşıldı. Şöyle devam ettirmek istiyorum. PYD ve CHP sosyalist internasyonel üyesi. Geçtiğimiz günlerde burada sizin ev sahipliği yaptınız Sosyalist Enternasyonal toplantısında KDP geldi, KYB geldi, İran Kürtlerinin partisi olan Komal’a gelmişti ve DEM Parti vardı. Ancak tabii PYD Türkiye ile olan ilişkilerden dolayı burada olamadı. Bu konuda CHP’nin bir girişimde bulunması beklenebilir miydi? Kürtlerin Suriye’de otonomi talebi ile ilgili sizin fikriniz ne?

Özgür Özel: Şimdi bir kez şöyle bir şey söyleyeyim; Biz Türkiye Cumhuriyeti’nde siyaset yapan bir partiyiz. Burada Türkiye’nin ana muhalefet partisiyiz. Yurt dışında Türkiye’nin partisiyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin genel olarak kurduğu ilişkiler ve uluslararası kabuller noktasındaki tutumu Cumhuriyet Halk Partisi açısından eğer çok karşı karşıya geldiğimiz bir eleştirel Türkiye davranışı varsa bunu içeride söyleriz. İçeride sürdürmediğimiz hiçbir tutumun dışarıda savunucusu olmayız. Yani o yüzden bu PYD soruları falan bizim için zor sorular. Çünkü Sosyalist Enternasyonel zemininde kardeş parti açısından derseniz eğri oturup doğru konuşalım. Cumhuriyet Halk Partisi’nin buradaki durumu net. Ama bugün Türkiye’de Kürt meselesi çözüm yoluna girer, silahlar bırakılır, Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin entegrasyonuyla birlikte demokratik bir anayasa olur, bu işler belli bir yere gelir, o zaman birçok sorun hızlı çözülür, kolay çözülür. Yoksa Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir PYD açılımı beklemeyin şu anda yani.

Rûdaw: Onu kastetmedim zaten. CHP’nin de, hem Rojava’daki hem Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin de yüzü aslında Avrupa medeniyetine dönük, kaldı ki sonuçta aynı ideolojik devam olarak biliniyorlar. Bu aradaki bütün fay hatları ortadan kalktığında dayanma içine girecek iki güç ihtimali ne dersiniz?

Özgür Özel: Zaten şöyle bir şey söyleyeyim size. Terörün doğurduğu, çatışmanın doğurduğu, savaşın doğurduğu, bütün her şey ortadan kalktığında, silahlar gittiğinde işte ve artık kavga bittiğinde halkların birbiriyle kavga etmesi için bir sebep kalmadığında zaten her türlü dayanışma, her türlü birliktelik topluma, sınırın iki tarafına da kazandırır, bütün partilere de kazandırır. Sonuçta Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’de siyaset yapan, seküler, laiklik hassasiyeti olan bu Cumhuriyet değerlerine bağlı, eşit vatandaşlığı savunan, herkesin anayasadan ve kanunlardan gelen haklarını eşit olarak kullanabildiği, kimsenin bir ayrıma, bir ötekileştirmeye uğramadığı bir toplumu savunuyor. Ülkeler arasında da Cumhuriyet Halk Partisi’nin en önemli yaklaşımı, Atatürk’ün yaklaşımıdır. Komşunun iç işlerine karışma, komşundaki devlet dışı unsurlarla muhatap olma ve komşunla iyi ilişki yaşa. Yurtta barış, dünyada barış. Bunu savunuyor. Savaşlar bittiğinde, çatışmalar bittiğinde, silahlar bittiğinde barış konuşulur zaten. Bundan kimse zarar görmez.

Rûdaw: CHP’nin Irak politikası ne. Ne tür beklentiler var,, planınız neyin üzerine? Irak’la olan ilişkiler bağlamında özellikle Kürtisan Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerin hangi parantezde olmasını bekliyorsunuz?

Özgür Özel: Elbette süren ilişkilerin daha da geliştirilmesini savunuruz. Ayrıca Süleymaniye ile de – ki zaten Sosyalist Enternasyonel’de temsil edilen partidir. Onlarla da iyi ilişkileri savunuruz. İki tarafın birbiriyle iyi ilişkiler içinde olmasına katkı sağlarız. Kardeşin kardeşe düşmanlığından, bölgesel gerilimlerden yana hiçbir zaman olmadık, olmayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilerleyen zamanlarda hem Süleymaniye’de hem Erbil’de heyetlerimizle de var olacağız. Bizim iyi ilişkiler geliştirmek, mevcut ilişkileri korumak, kollamak ve daha iyiye taşımak dışında bir hedefimiz yok.

Rûdaw: Genel Başkan olarak sizin önümüzdeki dönemde Erbil’e bir ziyaretinizin olma ihtimali var mıdır?

Özgür Özel: Süleymaniye’ye de Erbil’e de ziyaretimiz olabilir. Bizim oralara gitmeyiz, gelmeyiz diye bir yaklaşımız kesinlikle yok. Zaman ve takvimlendirme sorunu dışında hiçbir sorun yok. Türki cumhuriyetleri için de aynı şeyi düşünüyorum. Ortadoğu coğrafyası için de aynı şeyi, Balkanlar için de aynı şeyi düşünüyorum. Sadece dış ilişkiler Avrupa’dan ve Amerika’dan ibaret olmamalı. Bizim bu konuda da bu sene Balkanlarda, Ortadoğu’da, Türki cumhuriyetlere de bir takım ziyaretlerimiz olacak. Bu sene olmasa gelecek sene. Yani eğer seçim daha ilerilere kalırsa inanın seçimden önce bu tip ziyaretleri yapmayı çok isteriz. Çünkü orada düşmanlarımız yaşamıyor, kardeşlerimiz, dostlarımız yaşıyor.

Rûdaw: Son olarak, bunu size sormasam iki kişinin üzerimde hakları kalır. Biri sabah uğradığım berber, ona sizinle görüşeceğimizi söylediğimde var mı söylemek istediğiniz bir şey diye sordum. “Lütfen söyleyin bize bağırmasınlar, biz bağırılmasını istemiyoruz” dediler. İkincisi annemle görüştüğümde yine aynı şeyi sordum. O da kalabalık bir yerdeydi ve toplu halde kadınlar oturuyorlardı. “Lütfen söyle sesli bir şekilde, bizim de haklarımızı savunsunlar” dediler. İkisi için ne söylemek istersiniz?

Özgür Özel: Bağırma derken, benim şahsıma değil de Türkiye’deki bütün siyasetçilere söylüyorsa doğru. Siyasetin çok bağırmaması lazım. Bana söylüyorsa “bağırana değil bağırtana bak” derim. O da Tayyip Erdoğan’ın kendisidir. Ondan sonra “canım yanıyor anneciğim” derim. Berber kardeşime derim ki, “Canım yanıyor, kardeşlerimi almışlar, arkadaşlarımı almışlar, haksız yere içeri atmışlar.” Bağırana değil, bağırtana baksın. Ama eğer kardeşim Kürt kimliği üzerinden bunu söylüyorsa, kimseye, kendi kimliği üzerinden kimsenin bağırmaya hakkı yok. Hatta onun taleplerini bağıra bağıra başkalarına söylemek benim vazifem. Anne eğer kadınlar üzerinden söylüyorsa annenin ricası başım gözüm üstenedir. En doğrusu. Çünkü Türkiye’de eğer Kürtlerin sorunları varsa, Kürt kadınların daha çok sorunları vardır. Gençlerin sorunları varsa, Kürt gençlerinin daha çok sorunları var. Yani bir sürü çarpışık bir iç içe geçmiş sorun birbirini katlayan sorunlar var. Ama Türkiye’de hem kadın olmak hem Türkiye’de anne olmak hem değerli ama çok ciddi sorunları var. Ellerinden öpüyorum hepsinin.

Başa dön tuşu
Haber Son Havadis