M. Ali Özdoğan’ın ‘Kayıp İlanı’ Adlı İlk Şiir Kitabı Hakkında | Ali Celep Yazdı…

ALİ CELEP
M. ALİ ÖZDOĞAN’IN ‘KAYIP İLANI’ ADLI İLK ŞİİR KİTABI HAKKINDA
(Bir Eleştirel Dipnot)
1
Şiirde sözel etkiyi ‘çağrışım’ yolunda arayan bir şair M. Ali Özdoğan. Kelimeleri kesin anlamından soyruk bir şekilde dolaşıma vermeyi seviyor. Bu yoldan kelimelerin canlandırdığı görüntülerle şiirsel tabloyu tanıtmaya çalışıyor. Çağrışımları esas alarak kelimelere anlam yüklemek şairin hayal gücünün gelişiminde etkili bir yöntemdir. Kelimeleri okurun aşina olduğu anlama yerinden uzak tutarak şiir yazmanın riskleri de var. Özdoğan bu riskleri göze alarak şiir yazmada cesur davranmış görünüyor. Aldığı risklere bakalım. Birincisi soyutluk. İkincisi belirsizlik. Üçüncüsü nesnel bağlılaşımdan kopuş. Dördüncüsü abartılı konuşma. Özdoğan bu ve daha başka riskleri türlü yollardan aşmaya çalışıyor. Sözgelimi soyutluk riskini güncel mekân ve zamanı kat eden gerçeklerle aşmaya yöneliyor. Logopoeia’dan doğan soyutluğun getirdiği riskleri phanopoeia ile gelen görsellikle gidermeye uğraşıyor diyelim. Gölge’ adlı şiirinden aldığım bir örnekle bu riskleri ve Özdoğan’ın bunu aşma yollarını örneklendireyim:
‘iğde ağaçlarının telaşıyla / kiremitler kirlenmiş / nasıl sevmez insan bir mart yağmurunu / neşet ertaşla / doktor gökmen özdemirle / aynı çağda yaşamayı’
Birinci dizedeki soyutluk iki sebepten oluşmuş. İğde ağacının tabiattan insan yaşamına yansıyan olası bütün çağrışımları olumludur. İğde ağacıyla ilgili bütün araştırmalar iyi duygulara hizmet ediyor. Hal böyleyken ikinci dize olumsuz sonuçlanmış. Demek ki burada duyusal karmaşanın tetiklediği bir belirsizlik var. Belirsizliğe neden olan şey ise iğde ağacına giydirilen kişiliğin yersiz oluşuyla ilgilidir. ‘Telaş’ sözcüğü ile insani nitelik kazanan iğde ağacının diyelim ki hafif bir esintiyle sağa sola salınıp duruşunu temsil etmiş olalım. Bu kez de sonraki dizeler, öncekilerin devamında nesnel bağlılaşım sorununa yol açıyor. Doğadan kişilendirme fazında alınan tablo ile son üç dizenin getirdiği ‘aynı çağda yaşama sevgisi’ arasında ilişki boşlukta kalmış oluyor. Soyutluk, belirsizlik ve nesnel bağlılaşım kopukluğu üçü birlik, tablonun sunumu noktasında abartılı konuşmanın sınırlarında buluşuyor.
‘ruhumuzda acının tuğrası / annelerin duasından besleniyor / derin vadilere dönüşüyor / zamandaki tırnak izleri’
Şimdi de Özdoğan’ın bu durumu nasıl aşmaya çalıştığını serimleyelim. Soyutluk riskini İkinci Yeni akışından, bilhassa Sezai Karakoç’un ‘soyutu yontarak somuta, somutu oyarak tekrar somuta varış’ tekniğiyle kısmen azaltmayı başarabiliyor. Belirsizlik riskini hızla güncel yaşam eşleştirmesiyle gidermeye davranıyor. Böylece soyut sözcük ve gerçek yaşam arasında iyi şiire mahsus bir geçişlilik sağlamayı başarabiliyor. Bu iki başarısına örnek alıntı:
‘bir babanın yüzünden damlayan terle / yıkanıyor pazartesi’ ‘mevsimin önemi yok / hafta sonu kampanyalarının faiz indirimlerinin’
Nesnel bağlılaşım sorunu ve abartılı konuşma riskini ise biraz kültürel anlam ve göndergeleriyle biraz da kelime oyunu içinde bulduğu gerçek buluşlarla aşmanın yolunu bulmuş görünüyor.
‘israf etmeyelim ay ışığını / işaret çocukları büyüyor / büyüdükçe ay ve çamların uğultusu / yamaç oluyor her şeyin anlamı / tepeden bakıyorsun / uzaklaşır ne varsa / iki rekat zaman kalmaya / yetecek namaz yoksa’
Özdoğan’ın nitelikli buluşları hoşuma gitti. Sonraki yazımda bu yola gireceğim.