İronik bir ‘Yüzleşme’: ‘Sen olsan ne yapardın?’

 Filiz Kuka’nın ilk uzun metrajlı filmi “Yüzleşme”, 25 Ekim’de MUBI’de izleyiciyle buluştu. Türkiye prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştiren film, 30. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini kazandı. 

Filiz Kuka’nın senaryosunu kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı filmi, aile perspektifinden ötanazi konusuna bakıyor. Filmde, Asiye Dinçsoy, Güneş Sayın, Mutlu Güney, Tülay Bursa, Nilay Erdönmez, Okan Urun, Fatih Sevdi ve Name Önal rol alıyor.

Filmin yönetmeni Filiz Kuka ve oyuncularından Asiye Dinçsoy’la “Yüzleşme”yi konuştuk. 

Yönetmenliğe olan ilginiz nasıl başladı? İlk olarak sizi bu alana yönlendiren şey neydi?

Filiz Kuka: Çocukluğumdan itibaren gördüğüm, duyduğum hikayeleri anlatmak için sinemanın iyi bir araç olduğunu düşünüyordum. Hikaye anlatabilmek için de yönetmen olmayı seçtim.

“Yüzleşme”, ilk uzun metraj filminiz. Bu filmi çekerken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi? İlk film yönetmenliği süreci sizi nasıl etkiledi?

Filiz Kuka: Filmin her aşaması birtakım zorluklar içeriyor. Senaryo yazımı, fon bulmak, sete çıkmak, filmi seyirciyle buluşturmak ve dağıtmak… Tüm bunlar aslında zincirin her halkası gibi birbirine bağlı ve epey çetrefilli olabiliyor. İlk uzun metraj filmimde fon bulmak en zorlayıcı aşama oldu. Yurt içi ve yurt dışı pek çok fon bulabileceğiniz mecra var, onları iyi araştırmak gerekiyor. Süreci iyi yönetmek gerekiyor. “Yüzleşme”de benim için en kolay aşama çekimler oldu. Bunun dışında her şeyi ilk defa deneyimlemiş ve öğrenmiş oldum.

Filiz Kuka

‘YAŞADIĞIM YERDEN, OLAYLARDAN, KİŞİLERDEN İLHAM ALDIM’

Filmde aile bağları, sırlar ve adalet arayışı gibi derin temalar işleniyor. Aile içindeki bu çatışmalı durumu ele alma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu hikayeyi yazarken nelerden ilham aldınız?

Filiz Kuka: Kalabalık ve çok kadın popülasyonlu bir ailede büyüdüm. En iyi bildiğim alanın aile olduğunu düşündüğüm için aile içindeki çatışmalı durumları anlatmak istedim. Gerek aile içi gerek yaşamın her alanında birbirimizle olan iletişimsizliğimiz, olayların konuşulması değil de saklı kalması, birbirimizi dinlemeden yargılamamız, birey olamamamız gibi duygu durumlarının bendeki izdüşümünden ortaya çıktı diyebilirim. Spesifik bir ilham kaynağım yok. Yaşadığım yerden, olaylardan, kişilerden ilham aldım diyebilirim.

Senaryoyu oluştururken olay örgüsünü nasıl kurdunuz? 

Filiz Kuka: Bu sorunun tek bir cevabı olduğunu söylemek epey zor benim için. Pek çok duygunun, kaygının, merak unsurunun bir araya geldiğini söyleyebilirim. Önce Evren karakteri var oldu, iyi bir insan fakat kendi hayatını kuramamış bir birey. Beynimde bir yerde vicdanı temsil ediyordu. Onun yaptığı birine göre iyi, birine göre kötü bir olay ile yargılanacaktı. Uzun zamandır da insanın kendini öldürme hakkı kafamı kurcalıyordu ve bunun yapılabilirliği ve yasal olma durumu üzerine düşünüyordum. Dediğim gibi çok kadının olduğu bir ailede büyüdüm ve hikayemi kadınlar arasında kurdum. Gerçek hayatta böyle bir olay yaşamadım, şahit olmadım ama bilinçaltım gerçek hayattan etkileniyor.

Oyuncu kadrosunu nasıl belirlediniz?

Filiz Kuka: Ön hazırlığın en uzun aşaması oyuncu seçimine ayrıldı. Cast direktörü Nimet Atasoy ile yaklaşık beş aylık bir süreçte oyuncu seçimini tamamladık. Oyunculara senaryo gönderip ilgilenen ve uygun olan oyuncularla audition yaptık ve böylece film için en doğru kişilerle yola çıktık.

‘BÖYLESİNE GÜÇLÜ BİR KADIN KARAKTER BULMAK ZOR’

“Yüzleşme” filminde canlandırdığınız karakterinizin özellikleri ve içinde bulunduğu durum oldukça çarpıcı. Bu rolü kabul etmenizde en çok ne etkili oldu?

Asiye Dinçsoy: Senaryonun konusunu çok sevdim. Çünkü, senaryo aslında çok büyük bir olayı, minimal bir hikaye içinde insani bir sorgulamayla, çok naif bir şekilde anlatmayı başarabilmiş.

Hatice, ailenin en büyük çocuğu değil ancak kız kardeşlerin en büyüğü olarak evin yükünü omuzlayan bir karakter. Kardeşlerinin sorunlarını sahiplenmesi, onu eski zamanların abla figürüne benzetiyor. Bu, bir yandan güven veren bir durum gibi görünse de eleştirel bir bakış açısıyla ataerkil sistemin getirdiği yükleri omuzlarında bulmuş bir karakter aslında. Üstelik sadece kendi çekirdek ailelerinin sorumluluğunu alan kardeşleri tarafından bir yandan bu yükün altına girmesi sorgulanırken, diğer yandan sıkışık anlarda ilk başvurulan kişi olmasıyla da çelişkilerin odak noktası. Aile içindeki bu iki yüzlülüğü ortaya çıkaran, görünmeyeni görünür kılan bir karakter olarak Hatice, benim için oldukça ilgi çekiciydi. Böylesine katmanlı ve güçlü bir kadın karakter bulmak zor, bu yüzden bu rolü oynamayı çok istedim.

‘AİLE EVİ, HEM EN ÇOK BİLDİĞİMİZ HEM DE HİÇBİR ŞEYİ ÇÖZÜMLEYEMEDİĞİMİZ BİR YER’

Hızır, Hatice ve Kader arasındaki ilişkiler oldukça karmaşık. Bu karakterlerin birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl şekillendirdiniz? Özellikle Hatice’nin içsel çatışması filme nasıl yansıdı?

Filiz Kuka: Aile içi ilişkilerin karmaşık olmadığı çok az ev vardır diye düşünüyorum. Sanırım hepimiz için hem en çok bildiğimiz hem de hiçbir şeyi çözümleyemediğimiz bir yer aile evi. Bu yüzden şekillendirmek çok zor olmadı diyebilirim. Baba kız ilişkisi benim için kıymetli o yüzden o ilişkilere odaklandım. Hatice’ye gelince ise, çoğumuzun evinde farkında olmadan her şeyi üstlenmiş, kendini ailesi için feda etmiş bir abla veya ağabey vardır. Aslında bu toplum tarafından bir şekilde dayatılmış bir görevdir. Hatice de bu hikayede kucağına düşen sırrın vasıtasıyla kendi iç dünyası ile yüzleşiyor, (Evren onun için ayna oluyor) aslında kendisinin görünmez sınırları olduğunu, üzerinde çok büyük yük taşıdığını, hep başkaları için var olduğunu, kendi olamadığını keşfediyor.

Hatice’nin derin duygusal çatışmalarını yansıtırken zorlandığınız sahneler oldu mu? Role nasıl hazırlandınız? Karakterin psikolojisine girmek için hangi teknikleri kullandınız?

Asiye Dinçsoy: Hatice dediğim gibi katmanlı yapısı ile zor bir karakterdi. Karakteri yaratma açısından değil ama filmin anlatımına da hakim olan minimal dili içerisinde neyi ne kadar ortaya çıkarmalı noktasında zorlandım. Karakteri çıkartmada, onun içerisinde dolanma anlamında zorlanmadım. Çünkü etrafımda Hatice gibi karakterde olan çok fazla kadın var. Bunlardan hayatımın en önemli figürlerinden birisi ablamdır. Çok benziyor bazı yönleri ile Hatice’ye. Diğer yandan, Hatice korkak gibi görünse de ya da o şekilde itham edilse de aslında mantıklı bir süzgeci var. Olan olmuş artık bundan sonra ne yapabiliriz diye önüne bakan, yaşama bağlı bir kadın. Anaçlık bu toplumdaki karşılığı sanırım bu bağın. Çünkü her nerede olursa olsun aile içinde bir sorun sıkıntı yaşandığında ve her şeyin sonu gelmiş gibi bir noktada, işte tam öyle anlarda o annelerimiz, o ablalarımız toparlar bizi bir şekilde ayağa kaldırmaya güç olurlar. Belki “yuvayı yapan dişi kuş” meselesi bu toparlayıcılıktan, toparlayıcı olma zorunluluğundan gelmiştir de bilinmez bile…

Hatice’nin bir diğer özelliği, büyük bir vicdana sahip oluşuydu benim için. Annesinin ölümüne sebep olan kişinin annesi ile yaşadığını bilip “ama annesi yalnız kalacak” vicdanını da yaşayan çok incelikli bir karakter. Orada bile bencil olmayışı, zamanın dünyasıyla olan doğal mesafesi, zayıflık gibi görünen ama aslında başlı başına sakin bir direnişi simgeliyordu benim için. Vardır böyle kadınlar. Sistemin içine çekemedikleri. Bunu bir bilinçle de yapmazlar üstelik, onlar öyledir. O öylelik hallerine hayran olduğum kadınlardan biriydi Hatice benim için. Bunları Hatice’de keşfettiğimde karakteri daha çok sevdim. Çünkü bizler de oyuncular olarak önce bilinmedik bir denizin ortasına atılıveriyoruz elimizde senaryo ve hiç bilmediğimiz karakterlerle. Kazıdıkça, keşfettikçe her karakter müthiş bir dünyaya açılıyor. Oyunculuğu bu yüzden çok seviyorum. Karakterleri biz mi inşa ediyoruz yoksa onlar da bizim gelişimimizdeki rolleriyle her biri hayatımıza bir mucize bir sihir mi getiriyor sorgulamasını hep yaşıyorum. Role hazırlanırken elbette en büyük kaynağımız biz oyuncuların senaryo ve yönetmen olur. Bu konuda Filiz Kuka hikayeye hakimdi. Ne yapmak istediğini iyi biliyordu. Ve ilk filmi olmasından kaynaklı heyecanı çok daha dinamik hale getiriyordu seti. 

‘KİMSE BİR BAŞKASININ RIZASI OLMADAN ONUN HAYATINA MÜDAHALE ETME HAKKINA SAHİP DEĞİL’

Hatice’nin karşılaştığı durumları kendi hayatınızla veya tecrübelerinizle bağdaştırdığınız anlar oldu mu? Hatice’nin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?

Asiye Dinçsoy: Hatice’nin yaşadıklarına benzer büyüklükte bir olay yaşamadım. Ancak babamı hastane eksikliği nedeniyle kaybettiğimi düşündüğüm anlar oldu; bunu kanıtlamaya çalışmamıştım, bize söylendiği gibi kabul edip hayatımıza devam ettik. Elbette, filmdeki hikaye biraz farklı; orada bir itiraf var, biz de bu itirafın ardından bir hesaplaşmanın içinde buluyoruz kendimizi. Gerçek hayatta böyle bir durum yaşasam, ortada bir suç ve yaşama hakkı ihlali olsa bile ne yapacağımı bilemezdim. Karışık bir durum çünkü burada sadece bir kayıp değil, ailesinin bakımı büyük oranda omuzlarına yüklenmiş ailenin büyük kız kardeşi ve kendi sağlığı da pek iyi olmayan bir anne var. Gerçekten böyle bir olayla yüzleşecek olsam, Hatice’yi oynamış olmama rağmen nasıl bir tepki verirdim bilemiyorum. Film, böylesine çetrefilli ve çelişkilerle dolu bir sorgulamayı konu alıyor; büyük olayları ve acıları ancak yaşandığında anlayabileceğimizi gösteriyor. Bu, filmdeki hikayenin en çarpıcı yanlarından biri.

Kendimi düşününce, Hatice gibi “olgunlukla” karşılayabileceğimi sanmıyorum. Büyük ihtimalle içime atmaktansa hesap sorar ve olayın üzerine giderdim. Bana göre, tüm çelişkilere rağmen, kimse bir başkasının rızası olmadan onun hayatına ya da bedenine müdahale etme hakkına sahip değil. Fakat bu işin teorisi. Gerçekte böyle bir olay başıma gelse nasıl davranırdım, kestiremiyorum; bu ancak yaşandığında anlaşılabilecek bir durum. Filmde de tam olarak bu tür gelgitler ele alınıyor. Filmin isminin geldiği ‘yüzleşme’ olgusunun çok sert bir hesaplaşma değil de, daha çok bu ikircikli duyguların yansıması olması, filmi benim için oldukça doyurucu hale getiriyor.

Evren karakterinin rolü ve ağırlığı filmde oldukça belirgin. İzleyici Evren’i suçlu mu yoksa mağdur mu görmeli? Bu ikiliği yaratırken neleri göz önünde bulundurdunuz?

Filiz Kuka: Ben, Evren’e inanıyorum, iyileşemeyecek birine yardım ettiğini biliyorum. Çok hasta olan biri için “ağrılarının dineceği yol hangisiyse o olsun, ölüm kurtuluş deriz” lakin bir başkasının bunu yapma hakkı olduğunu düşünmüyorum. Evren’in yaptığının suç olduğunu biliyorum ama onu suçlu göremiyorum. Ablamlarla hikayeyi tartışırken hiçbirimiz Evren’in yaptığı hakkında aynı fikirde olamadık, bundan sebep bu ikirciklik doğdu.

Ailece yenilen akşam yemeği sahnesi, yüzleşmenin merkezinde yer alıyor. Bu sahnenin çekim süreci nasıldı? Oyuncularla bu yoğunluğu nasıl aktardınız?

Filiz Kuka: Final sahnesi için görüntü yönetmeni ile epey istişare etmiştik. Işık ve çekim planlarını konuşmuştuk. Sanat yönetmeni isteğimize göre oval bir masa seçmişti. Sahnenin çekimi iki gün sürdü. Çekim takviminin son günlerinde olduğumuz için oyuncularla sahne çalışmamız kolay oldu.

‘FİLM, İRONİK BİR YÜZLEŞME SUNUYOR’

Filmin temaları ve çatışmaları düşünüldüğünde, izleyicilerin “Yüzleşme”de hangi duyguları deneyimlemesini hedeflediniz?

Filiz Kuka: Seyirci duyguları subjektiftir, spesifik bir duygu durumundan ziyade izleyicinin toplumun yüzleşme becerisindeki yetersizliği sorgulamasını amaçladım. Başımıza beklenmedik bir olay geldiğinde nasıl davranacağımızı çoğumuz bilemeyiz. Bana “Yüzleşme” hep şunu soruyor: “Sen olsan ne yapardın?”

Asiye Dinçsoy: İzleyicilerin filminden tek bir mesaj alacağını sanmıyorum; aksine, ilk etapta kendilerini bir sorgulamanın içinde bulacaklarını düşünüyorum: ‘Ben olsam ne yapardım?’ Bu, filmin en büyük sorusu ve cevabı net olmayan bir soru. İlk anda bir yanıt verseniz bile, o anın içinde aynı şekilde davranacağınız kesin midir? Bu anlamda “Yüzleşme”, yüzeyde günlük yaşamın akışında ilerleyen ve olayları sessiz bir metanetle karşılayan karakterlerin dünyasında gezinmemize izin veriyor. Film, aile içindeki görünmez emeği, kabul görmüş rolleri, etik soruları ve yaşam hakkını ele alıyor. Bize, küçük ölçekli hayatlarımızda halledemediğimiz sorunları, büyük resimde ‘yardım’ adı altında başkalarına nasıl dayattığımızı gösteriyor. Bu yönüyle film, ironik bir yüzleşme sunuyor: Hikayede görünürde yaşanan yüzleşmenin ötesinde, izleyici de kendi hayatında ‘Ben olsam ne yapardım?’ sorusuyla yüzleşmeye itiliyor. Bu çok katmanlı yapı ve düşünmeye değer derinliği ile “Yüzleşme”, izleyiciyi kendi iç sorgulamalarına yönlendirecek bir yapım.

Filiz Kuka ile çalışmak nasıl bir deneyimdi?

Asiye Dinçsoy: Filiz Kuka ile çalışmak çok güzel bir deneyimdi. Sinemayı hayatının bir parçası haline getirmiş biri ve bu oldukça özel. Set ortamında da gayet güzel bir oyuncu-yönetmen ilişkisi yakaladık. Ne istediğini çok iyi biliyordu, benden ne beklediği de çok netti.

Kendimi yönetmene bırakan bir oyuncuyumdur. Elbette her detayı sorgularım; mantıksız bir şey varsa asla yapmam. Ancak yaratıcı alanlarda bazen tercihlerin devreye girdiği anlar olur. Karakterin olaylar karşısındaki tepkisinin pek çok çeşidi vardır; yönetmen bunlardan birini seçtiğinde, bu tercihler çok güçlü olmasa da ya da benim tercihlerimle örtüşmese de, ya da ben öyle hayal etmemiş olsam da ‘tamam’ diyorum. Çünkü bu, yönetmenin filmi. Oynadığım her projeye gönülden bağlansam da, sonuçta bir yönetmen var ve bu onun hayali.

“Yüzleşme”nin ardından hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz? 

Asiye Dinçsoy: Şu anda ‘Kızıl Goncalar’ dizisinde Müyesser karakterini canlandırıyorum, bu proje bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. “Yüzleşme” sonrasında yer aldığım bir diğer yapım olan “Büyük Kuşatma” filmi de festival yolculuğunu sürdürüyor. Bağımsız sinemada gelecekte nelerle izleyici karşısına çıkacağımı açıkçası ben de öngöremiyorum çünkü finansal sorunlar sinemanın gidişatını belirsiz kılıyor. Hep birlikte göreceğiz. Özellikle rol almak istediğim belirli bir türden bahsetmem zor; ülke sinemamız türlerden ziyade daha çok meselelere odaklanıyor. Ancak platform projeleri tür denemeleri için daha uygun olabiliyor. Aksiyon ya da fantastik türlerinde de kendimi görmek, bu türlerde deneyim kazanmak isterdim.

Filiz Kuka: Bir belgesel ve bir uzun metraj projem var. Hangisinin önce gerçekleşeceğini şimdilik bilmiyorum.

Başa dön tuşu
help slot win jackpot meter review